KPSS-A´da En Çok Zorlandığınız Ders ?
FİNANSAL KRİZLER - 4

2.4.3. Üçüncü Nesil Kriz Modelleri

Birinci nesil ve ikinci nesil kriz modellerinin 1997 yılında yaşanan Güney Doğu Asya krizini açıklamakta yetersiz kalmaları üzerine araştırmacılar Asya krizi ile ilgili yeni model araştırmaya başlamışlardır. Üçüncü nesil modeller, bankacılık krizleri ile para krizlerinin birbirlerini besleyen bir kısır döngü meydana getirdiği fikrine dayanmakta ve krizlerin ülkeler arasında yayılma mekanizmasını açıklamaya çalışmaktadır. 1997–98 Güney Doğu Asya krizini açıklamak üzere geliştirilen modeller, üçüncü nesil kriz modelleri olarak adlandırılmaktadır. Bu modeller Asya krizinden hareketle, bankacılık ve finans sektörünün rolünü vurgulayarak, bankacılık krizleri ile para krizlerinin birbirlerini besleyen bir kısır döngü yarattığı fikrine dayanmakta ve krizlerin ülkeler arasında yayılma mekanizmasını açıklamaya çalışmaktadır. Bu krizlerde krizden sonra bile bazı ülkelerin kriz riski taşıdığına dair geleneksel gösterge bulmak çok zordur. Krugman’ın ‘ahlâki risk’ yaklaşımı ve Sachs’ın ‘finansal atak’ yaklaşımı bu çerçevede değerlendirilen önemli çalışmalardandır.  

Başta Krugman olmak üzere, konuyla ilgili araştırmacılar para ve bankacılık krizlerinin ortak bazı faktör ve olgular ile yaratıldığını vurgulayan ve problemlerin kaynağının banka ile finans sektörü olduğunu gösteren birçok model üretmiştir. Bu çözüm arayışları ile ortaya çıkan yeni modeller Asya tipi kriz modelleri olarak da adlandırılmaktadır. Bu modeller 1997-1998 arasında Güneydoğu Asya’daki para krizlerini açıklamak için moral hazard ve bulaşıcılık etkilerinin bankacılık sistemindeki sonuçlarını vurgulamaktadır. 

                  Krugman’a göre, finansal aracıların yaratmış olduğu yükümlülüklerin açık ya da zımni olarak hükümet garantisine alınmış olması ahlâki tehlike sorununa yol açmaktadır. Bankaların riskli projeleri kredilendirme davranışının yaygınlaşması ve kredi hacminin bu şekilde genişlemesi finansal aktif fiyatlarını yükselterek finansal sistemi nominal olarak aşırı derecede büyütmüştür. Oluşan finansal balonların patlaması bu süreci tersine çevirmiş ve ekonomide genel olarak finansal aktiflerin fiyatları düşerken, bankaların toplam kredi içindeki aktiflerinin payı önemli ölçüde artmıştır. Bu durum, ulusal düzeyde ödeme sistemlerinin kilitlenmesine ve bankacılık krizlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bankacılık krizleri ise para krizlerine neden olmuştur.[1]

 Radelet & Sachs’a göre yükümlülüklerin vadesinin aktiflerin vadesinden daha kısa olması, kısmi rezerv sisteminde bankalara yönelimin potansiyel sebebini oluşturmaktadır. Bankaların fon kaynaklarının ve kullanım alanlarının farklı para birimlerinden oluşması vade ve kur riskinin birlikte var olmasına sebep olmaktadır. Bu riskler birbirini besleyerek, bankalar açısından likidite problemi yaratmakta ve ülkenin temel makro iktisadi göstergelerinde sorun olmasa bile kriz oluşturmaktadır.[2] Özellikle Asya krizinde bu ülkelerin hiçbir hatalı politikaları olmadığı halde, uluslararası yatırımcıların kendi kendini besleyen kötümser davranışlarının etkisiyle banka paniği ve finansal kırılganlıkla sıkıntı yaşadıkları belirtilmektedir.

              Asya tipi modellerle ilgili ilk görüş finansal liberalizasyonun ardından iyi düzenlenmemiş bir bankacılık sisteminin ve mikro ekonomik bozuklukların ahlaki tehlike ve aşırı borçlanma yaratarak ciddi krizlere yol açtığıdır. Yoğun sermaye girişleri, risk yönetimi gelişmemiş ve sermaye yeterlilik oranları düşük bankalar aracılığıyla, aşırı bir borç verme ve tüketim patlamasına yol açmaktadır. Aşırı borçlanma ise borsada ve gayrimenkul fiyatlarında patlamaya neden olmaktadır. Ekonomi durgunluğa girdiğinde ise iyice değerlendirmeden verilen krediler bankaları kırılgan ve krize duyarlı hale getirmekte, ülke içi parayı korumak zorlaşmakta ve parasal bir çöküşü tetiklemektedir.[3] Ahlaki tehlikede sürekli yatırım yapıldığını gören finans kurumları borç verirken Merkez Bankasının sınırlı rezervlerinin bu borçları karşılayamayacağının görülmesi ile borç vermeyi kestiklerinde kriz başlayabilmektedir. Yine bu görüşe göre hükümet tarafından gizlice desteklenen ve bağlı şirketlerine kredi vermesine göz yumulan bankaların ahlaki riske dayalı olarak yarattığı aşırı borçlanma ve fonlaşmamış yükümlülükler gizli devlet borcuna dönüşmektedir. Bu durumda makroekonomik temellerdeki sağlamlılık yerine hükümetler fiilen dikkatsiz ve sürdürülemez harcamalara katlanmak zorunda kalmaktadırlar. 

                  Bankaların ve banka dışı finansal kurumların bilançolarının istikrarı krizin oluşmasında önemli rol oynamaktadır. Bankaların bilanço sorunları büyük ölçüde uyumsuzluk sorunlarıyla bağlantılıdır. Bu hem para hem de vade uyumsuzluğudur. Bankalar döviz olarak borçlanıp ülke parası cinsinden borç veriyorlarsa ve kısa vadeli borç alıp uzun vadeli yatırımlar için borç veriyorlarsa, sırasıyla para ve vade uyumsuzluğu sorunlarıyla karşılaşırlar. Bir uyumsuzluk durumunda döviz kurunda bir değer kaybı, iflaslara sebep olan istikrarsızlığı harekete geçirmekte, sermaye akımlarının hızı artarken kriz oluşmaktadır. Bir ülkede döviz kurları denge değerlerinden sapılmışsa, finansal araçların kısa vadeli ve döviz cinsinden borçları ve uzun vadeli yerli para cinsinden alacakları varsa, banka bilançolarında geri dönmeyen borçlar var ise bankaların organizasyon sorunları vardır. Böyle bir durumda da meydana gelen bir devalüasyon finansal şokların büyüklüğünü arttırmaktadır.

Asya tipi krizlerin yayılmacı niteliklerinden dolayı, bu krizleri analiz etmeye yönelik olarak geliştirilen modeller, Latin tipi kriz modellerinden bazı açılardan farklılıklar göstermektedirler. Bu modeller herhangi bir ülkede ortaya çıkan krizi, başka ülkelerle ilişkilendirmektedirler. Yayılmacı modeller, ödemeler dengesi krizlerinin belirtisi olarak bu yayılmacı etkiler üzerinde durmaktadırlar. Farklı ülkelerde eş zamanlı olarak ortaya çıkan yayılmacı krizlerle ilgili ülkelerin içlerinde benzer kırılganlıklar taşıdıkları ve bu yüzden ortak şoklar yaşadıkları görüşü bulunmaktadır. Ortak şokların olmadığı durumlarda ise kriz, bir ülkeden diğerine ticaret, finansal piyasalar gibi çeşitli kanallarla yayılmaktadır. Bunlara ek olarak krizlerin yayılmasında ithal mal fiyatları da önemli rol oynamaktadır. Bir ülkede paranın değer kaybı ithal mal fiyatlarını ve dolayısıyla yurtiçi fiyatları arttırmakta, krizin başladığı ilk günlerde paranın reel değer kaybı diğer ülkedeki ithal mallarının fiyatını ve vatandaşların para taleplerini düşürmektedir.

                 Krizlerin yayılması konusunda çok çeşitli açıklamalar bulunmaktadır. Krizlerin bulaşıcılığı üç durum içinde incelenmektedir:[4]

 Finansal bağımlılık: Ülkeler arasındaki finansal bağımlılık en az iki farklı nedene sahiptir. Birincisi krizler sınır ötesi büyük holdinglere sahip olan finansal kurumların sahip olduğu direkt finansal bağlantılarla yayılmaktadır. Endirekt finansal bağlantılar, ortak ödünç veren kurumsal yatırımcıların aldıkları kararlarla yayılmaktadır.

 Reel bağımlılık: Bir ülke bir başka ülke ile yüksek ticarete sahipse ya da üçüncü pazarlarda rekabet halinde ise ve iki ülkeden biri rekabet edebilirliliğini kaybederse devalüasyon yapmak zorunda kalır.

 Yatırımcı inançlarındaki egzojen değişim: Finansal pazarların küreselleşmesi yatırımcıların birinci elden haber alma güdülerini azaltmakta ve onları ortak bir yatırım stratejisi uygulamaları için teşvik etmektedir. Yatırımcılar bir ülkedeki krizde, diğer ülkeleri yeniden değerlendirdiklerinde kriz yayılabilir.

                  2.4.4. İkiz Krizler

           1990’da yaşanan krizler hem sabit döviz kuru rejimlerinin, hem de finansal sistemlerin çöküşü şeklinde görülmüştür. Bazı çevreler bu krizleri sadece para krizi olarak nitelendirirken, bazı çevreler bunları sabit döviz kuru politikası ile bağlantısı olmayan bankacılık krizleri olarak tanımlamışlardır.

Birinci, ikinci ve üçüncü nesil modellere ek olarak, döviz ve banka krizlerinin birlikte ele alındığı çalışmalar önem kazanmaya başlamıştır. Bu çalışmalara göre ilk olarak ödemeler dengesinde ortaya çıkan sorunlar banka krizlerine neden olmaktadır. Yurtdışı faiz oranlarında meydana gelen bir artış sebebiyle ortaya çıkan bir dış şok, sabit döviz kuru sisteminin sürdürülmesi durumunda rezervleri erimesine neden olacaktır ve sterilizasyon yapılmazsa para stokunda ani bir düşüş meydana gelecek ve likidite sıkıntısı nedeniyle ekonomide iflaslar başlayacaktır. Bunun sonucunda da finansal bir kriz oluşacaktır. Ödemeler dengesinde meydana gelen bir açık sebebiyle yapılan devalüasyon ise borçlarının büyük bir kısmını döviz olarak alan bankaların durumunu kötüleştirerek banka iflaslarına yol açacaktır.[5]

 Kaminsky ve Reinhart, finansal serbestleşme ile birlikte birçok ülkede bankacılık ve ödemeler dengesi krizlerinin birbiriyle iç içe yaşanmakta olduğunu ve bankacılık sistemi problemlerinin hızla yaygınlaşarak döviz kuru istikrarının önündeki en büyük engellerden birini oluşturarak para krizlerini derinleştirdiğini belirtmektedir. Para krizleri ile bankacılık krizlerinin yakın zamanlı yaşanıyor ve benzer olması bankacılık sistemi kırılganlıkları üzerinde yoğunlaşmanın krizleri öngörerek önlemede yarar sağlayacağı fikrini güçlendirmiştir.

 Kaminsky ve Reinhart  yapmış oldukları çalışmada literatürde bankacılık ve para krizleri arasındaki ilişkiye çok fazla dikkat edilmediğini ifade etmişlerdir. Bu iki krize ikiz krizler adını vermişler ve Şili, Finlandiya, Meksika, Norveç ve İsveç’deki krizlerin bunlara örnek olduğunu ve son dönemlerde yaşanan Tayland, Endonezya ve Kore krizlerinin bu krizlere eklendiğini belirtmişlerdir.

 3. Türkiye’de Yaşanan Finansal Krizler

             Türkiye’de yaşanan finansal krizlerin oluşum üzerinde az sayıda çalışma bulunmaktadır. Türkiye’de yaşanan 1994 krizi üzerinde yapılan bazı ampirik çalışmalar bu konuda önemli fikirler vermektedir. Özatay 1994 krizini analiz ettiği çalışmasında kriz öncesinde bütçe açıkları ile cari açıkların sürdürülemez boyutlara yükselmesi sonucunda hükümetin borçları ödeme gücüyle ilgili güven eksikliğinin krizin temel nedeni oluğunu belirtmektedir. Bu çalışmasında, kriz öncesinde kamu borcunun yanlış yönetildiği ve bütçe açıklarının düşük fiyatla finansmanı için yurtiçi faiz oranlarının denge faiz oranlarının altında tutulma çabasının krizi tetikleyen temel faktör olduğunu belirtmektedir.

 Celasun ise, Özatay gibi kamu borcunun yanlış yönetiminin yanı sıra kriz öncesindeki maliye politikasındaki dengesizliğin bir sonucu olarak piyasadaki aşırı likiditenin de 1994 krizin ortaya çıkmasında etkili olduğunu ileri sürmektedir. Uçer, Van Rijckeghem ve Yolalan çok sayıda makroekonomik değişken kullandığı çalışmasında makroekonomik temel göstergelerdeki sistematik kötüleşmenin finansal krizin ortaya çıkmasında önemli rol oynadığını ileri sürmektedir. Bu çalışmaların ortak özelliği 1994 krizinin temel nedeni olarak bütçe açıkları ile dış açıkların sürdürülemez olduğunu vurgulamasıdır.

 1994 krizi ile ilgili betimsel çalışmalara göre krizin temel nedeni bütçe açıklarıdır. Artan likidite tüketim harcamalarını artırarak ithalatın artmasına sebep olmuş ve cari işlemler açığı büyümüştür. Bütçe açığı para basılarak kapatılmak istenmiş ancak ülkede sermaye giriş ve çıkışı serbest olduğundan bir likidite artışı olmuştur. Bütçe açıkları sermaye hareketleriyle yok edilmeye çalışıldığında sermaye hareketlerinin bütçe açığı ve dış açık devam ederken gerçekleşmesi, yüksek faiz ve düşük kur olarak geçici bir denge oluşturmuştur. Yüksek faiz ve düşük kur politikası sermaye hareketlerinin girişini hızlandırırken uygulanan politikaların güvenilirliği ile ilgili kuşkular artmıştır. Sıcak paranın bu açığı kapatması gerekirken enflasyonun artacağını düşünen yatırımcılar paralarını dövize çevirip kaçmışlar ve bir kriz doğmuştur. Sonuçta ikiz açık olarak nitelendirilen bütçe açıkları ile dış açıklar Türkiye’de 1994 yılında finansal krize neden olmuştur.

             Karabulut Türkiye ekonomisindeki döviz krizlerine yönelik olarak 1989-2001 dönemini kapsayan bir çalışmasında, resmi reel döviz kuru ile cari döviz kuru arasındaki farkın en yüksek olduğu iki noktada finansal krizin çıktığı sonucuna ulaşmıştır. Çalışmanın önemi Türkiye’deki 1994 ve 2001 krizleri için finansal kriz yerine döviz krizi kavramını kullanmasıdır. Karabulut’a göre döviz krizlerinin temel nedeni kriz öncesinde döviz kurlarını baskılayan ve böylece paranın aşırı değerlenmesine yol açan kur politikalarıdır. Bu çalışmasında döviz krizi olasılığının bütçe açıklarındaki artışlar ile yükseleceği yönündeki görüşüne dayanarak Türkiye ekonomisindeki krizlerin Krugman kuramını doğruladığını ileri sürmektedir. Modelde Türkiye ekonomisindeki krizlerin öteki gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi dış ticaret temel göstergeleri ile değil, bankacılık sistemi ve bütçe açığı ile açıklanabilir nitelikte görülmektedir. Togan ise mali disiplinin bozuk olmasının ve aşırı reel döviz kurunun 1994 ve Şubat finansal krizlerinin temel nedeni olduğunu ileri sürmektedir.

 1994 krizinin aksine 2000 ve 2001 finansal krizlerinin oluşumunu ve bankacılık sisteminin kırılganlığını vurgulayan birçok çalışma bulunmaktadır. Özatay ve Sak 2000 yılı makroekonomik göstergelerinin[6] zayıf olduğu halde, bankacılık sisteminin kırılgan olmaması durumunda Şubat Krizinin ortaya çıkmayacağını ileri sürmektedirler. Özatay ve Sak (2002)’a göre Şubat 2001’de yaşanan finansal krizin temel nedeni, yüksek kamu borçlanma gereği ve bunun finansmanındaki yanlışlıklardan kaynaklanan bankacılık sektörünün kırılganlığıdır. Bankacılık sisteminin artan açık pozisyonları ile kamu bankacılığındaki artan problemler, faiz oranlarının artmasına neden olmuş ve borçların sürdürülebilirliği üzerindeki kuşkuları arttırmıştır.

 Türkiye’de 2000 Kasım ayında bir kriz yaşamış ve bu krizle birlikte sabit kur üzerinde büyük bir baskı oluşmuştur. Her ne kadar bu baskı IMF tarafından ülke rezervlerine aktarılan kaynakla bertaraf edilmeye çalışılmışsa da piyasaların sabit kura olan psikolojik tepkisi aşılamamış ve Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşamıştır.

 Şubat 2001 kriz döneminde IMF’in baş ekonomisti olan Fischer ‘cari açığın en önde gelen kriz kaynağı olduğunu ve Türkiye’deki Kasım krizine bankacılık kesimi ile yüksek cari açığın neden olduğunu’ ileri sürmüştür.  Bu krizde ekonominin makro temellerinin bozukluğu kadar gelişmemiş bankacılık sisteminin yapısı da önemli rol oynamıştır. Ekonomi TL bazında %9.4, dolar bazında ise %27.4 (201 milyar $’dan 147 milyar $’a) küçülmüştür. [7]

 Akyüz ve Boratav da Şubat 2001 krizindeki bankacılık sisteminin kırılganlığını vurgulamaktadır. Uygur ise Şubat 2001 kriziyle ilgili bir çalışmasında riskli bir bankacılık sisteminin dışarıdan borçlanması ve Merkez Bankasının da sterilizasyon yapmaması durumunda yabancı kaynak giriş çıkışında görülecek bir aksamanın, ekonominin para faiz uyumu sağlamasına imkan vermediğini belirterek kırılgan bir bankacılık sisteminin finansal kriz üzerindeki etkisini vurgulamaktadır.

 Alper ise olumsuz dış faktörler (petrol fiyatlarının, uluslararası faiz oranlarının ve dolar/euro paritesinin artması) ve IMF’nin uygulanan programındaki tasarım hatasının kırılgan bankacılık sistemiyle birleşmesi sonucunda 2001 krizinin kaçınılmaz olduğunu belirtmektedir. Işık da bankacılık sisteminin kırılganlığına vurgu yaparak, Türk ekonomisi için dışsal finansal kırılganlık endeksinin 1994 ve 2001 finansal krizleri öncesinde hızla yükseldiğini ve bunun dışsal finansal yükümlülüklerin geri ödeme kapasitesiyle ilgili kötümser bekleyişlere ve böylece finansal krize neden olduğunu ileri sürmektedir.

Faktör analizi sonuçları, Türkiye’de 1994 ve 2001 krizlerinin para ikamesi, bankacılık sisteminin açık pozisyon eğilimi ve yükselen konjonktürle gelen talep patlamasının bir sonucu olarak ortaya çıktığını göstermektedir. 1990-2001 döneminde popülist politikaların yol açtığı talep artışı, bankacılık sisteminin açık pozisyon eğilimiyle birleşince aşırı spekülatif sermaye hareketlerine dayanan istikrarsız bir iktisadi büyüme ortaya çıkmıştır. Diğer yandan iktisadi büyümeyi finanse edenler ile hane halkının uygulanan politikaların sürdürülebilirliğiyle ilgili güvensizliği bankacılık sisteminin kırılganlığıyla birleşince para ikamesini hızlanmış ve finansal kriz oluşmuştur. Türkiye ekonomisindeki 90’lı yıllardaki makroekonomik yapısal sorunlara karşın krizler, özellikle 1994 ve 2001’de ortaya çıkmalarında rol oynayan faktörlerin (yükselen ekonomik konjonktür, bankacılık sisteminin kırılanlığı ve para ikamesi) olduğu ve sabit döviz kuruna dayalı politikaların uygulandığı bir ekonomik çevrede ortaya çıkmıştır. Bu sonuçlar hızlı ekonomik büyüme ve kırılgan bankacılık sistemiyle istikrarsız hale gelen Türk ekonomisinin, bekleyişlerdeki en küçük bir kötüleşmeyle finansal bir krizin içine girdiğini göstermektedir.[8]

 SONUÇ

 Değişimlerin ani ve belirsiz olabildiği, gittikçe küreselleşen dünyada finansal sınırların azalması finansal krizler oluşturmaktadır. Finansal kriz türlerinden para krizlerinin sık gerçekleşmesi bu konuda teorik ve ampirik bir çok çalışmanın yapılmasına neden olmuştur.    Bu çalışmada para krizleri ile ilgili teorik literatür üç nesil kriz modeli ve ikiz krizler çerçevesinde incelenmiştir. Birinci nesil modellere göre yanlış makro ekonomik politikalar ülke parasına yönelik spekülatif akımlar ve krizlere neden olmaktadır. İkinci nesil modellerde hükümet politikasında önemli bir değişme ve makro ekonomik göstergelerde önemli bir bozulma olmasa bile çeşitli güdülerle yatırımcıların beklentilerindeki değişimler spekülatif akımlar ve krizlere neden olmaktadır. Asya tecrübesinin diğer kriz modelleriyle öngörülememesi sonucuna bağlı olarak ortaya atılan üçüncü nesil kriz modellerine göre, hükümet garantisi ve finans sisteminin kırılganlığı krizleri ortaya çıkarmıştır. Döviz ve banka krizlerinin birlikte ele alındığı çalışmalar ise ikiz krizler olarak adlandırılmaktadır ve gittikçe önem kazanmaya başlamıştır. Bu çalışmalarda genel olarak krizlerin diğer ülkelere yayılmasının günümüzde çok daha kolay ve kriz etkilerinin ülke ekonomilerine etkilerinin gittikçe daha fazla olması sebebiyle krizlerin önceden öngörülmesinin krizin maliyetinin en aza indirilmesini sağlayacağı belirtilmektedir.  

KAYNAKLAR

AYDIN Üzeyir, KARA Oğuz, ‘Krizlerin Türkiye Ekonomisine Etkisi: Geleceğin Öngörüsüne Yönelik Bir Deneme’, 2. Ulusal İktisat Kongresi / 20-22 Şubat 2008/ DEÜ İİBF İktisat Bölümü / İzmir – Türkiye

 BALAAM David N., VESETH Michael, ‘Debt: The Political Economy of International Finance’, Introduction to International Political Economy, Prentice Hall, New Jersey, 2001

 BRIS Arturo, KOSKİNEN Yrjö, PONS Vicente, ‘Corporate Financial Policies and Performance Around Currency Crises’, Yale International Center For Finance, Yale ICF Working Paper No. 00-61, March 8, 2002

 BURKART Olivier, COUDERT Virginie, ‘Currency Crises in the Emerging Economies’, Banque de France Bulletin Digest, October 2000, No:82, 1-12

 CHUNG Kyu-Yung, ‘The Role of Central Banks in Currency Crises with Special Reference to Korea´s Experience in Recovering the Currency Crisis’, Conference at IMF in Washington, D.C., September 16-17, 2002, 1-7

 DABROWSKI Marek, ‘Currency Crises In Emerging Market Economies: Causes, Consequences And Policy Lessons’, Center for Social and Economic Research Case Reports, 2002, No:51, 1-58,

 DOĞANLAR Murat, BAL Harun, ÖZMEN Mehmet, ‘Döviz Krizi Modelleri’, Ç. Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 16, Sayı 1, 2007, 253-276

 ERKEKOĞLU Hatice, BİLGİLİ Emine, ‘Parasal Krizlerin Tahmin Edilmesi: Teori ve Uygulama’, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 24, Ocak - Haziran 2005

 FLOOD Robert, MARİON Nancy, ‘Perspective On The Recent Currency Crices Literature’, International Journal of Finance and Economics, 1998,  International Journal of Finance & Economics, Vol. 4, no. 1 (January 1999): 1-26

FRATZSCHER Marcel, ‘On Currency Crises and Contagion’, European Central Bank Working Paper No. 139, 2002, 1-36

 GÖK Abdülkerim, ‘Alternatif Döviz Kuru Sistemleri’, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Yıl 2006, Cilt XXI, Sayı 1

 KAMİNSKY Graciela, LİZONDO Saul, REİNHART Carmen, ‘Leading Indicators of Currency Crises’, IMF Working Paper, Vol. 45, No. 1 (March 1998), 1-43

 KAMİNSKY Graciela, REİNHART Carmen, ‘Financial Crises In Asia and Latin America: Then and Now’, The American Economic Review, May 1998, Vol.:88, 444-449

 KAMİNSKY Graciela L., REİNHART Carmen M., ‘The Twin Crises:The Causes of Banking and Balance-of-Payments Problems’, 1999, American Economic Review, 1999, Vol. 89 No. 3, 473-500

 KARABIÇAK Mevlüt, ‘Küreselleşme Sürecinde Uluslar arası Platformda Yaşanan Finansal Gelişmeler, Belirsizlikler ve Türkiye’deki Reel Sektöre Yansımaları’, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Y. 2004, C.9, S.1, S. 179-201

 

KRUGMAN Paul R., ROGOFF Kenneth S., FİSCHER Stanley, William J. McDonough, ‘Currency Crises’, January 1999,  421-466

 KRUGMAN Paul, ‘A Model Of Balance Of Payments Crises’ Journal of Money, Credit and Banking, Vol. 11, Issue 3 (Aug., 1979)

 KRUGMAN Paul, ‘What happened to Asia’, January 1998

 MİSHKİN Frederic S., ‘International Capital Movements, Financial Volatility and Financial Instability’, NBER Working Paper No. 6390, January 1998, JEL Nos. E3, F3

 OBSTFELD Maurice, ‘The Logic of Currency Crises’, Banque de France, Cahiers économiques et monétaires no 43, 1994,

 RADELET Steven and SACHS Jeffrey, ‘The Onset of the East Asian Financial Crisis,’, March 30, 1998

 REİNHART Carmen M., ‘Sovereign Credit Ratings Before and After Financial Crises’, IMF, 2001

 SAXENA Sweta C. and  WONG Kar-yiu, ‘Currency Crises and Capital Controls: A Selective Survey’, University of Washington, January 2, 1999,1-50

 SAXENA Sweta C., The Changing Nature of Currency Crises”, Journal of Economic Surveys, Vol. 18, No. 3, 321-350

 YANAR Rüstem, ‘Gelişmekte Olan Ülkelerde Döviz Kuru Rejimi Tercihi: Yerel Sorunlara Global Çözümler’, Sosyoekonomi, Temmuz-Aralık, 2008-2

 YAY Turan, Gülsün YAY Gürkan, YILMAZ Ensar, ‘Finansal Krizler, Finansal Regülasyon ve Türkiye’, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 2004 Mart, 30, 101-130

 YÜCEL Fatih, KALYONCU Hüseyin, ‘Finansal Krizlerin Öncü Göstergeleri ve Ülke Ekonomilerini Etkileme Kanalları: Türkiye Örneği’, Maliye Dergisi, Sayı 159, Temmuz-Aralık 2010

 INTERNET

 http://www.banque-france.fr

 http://www.dartmouth.edu

 http://www.earth.columbia.edu

 http://www.ecb.int/pub

 http://elsa.berkeley.edu

 http://faculty.washington.edu

 http://iibf.sdu.edu.tr

 http://iibf.erciyes.edu.tr

 http://www.imf.org

 http://www.kailchan.ca

 http://iibf.marmara.edu.tr

 http://mpra.ub.uni-muenchen.de

 http://www.nber.org

                    http://papers.ssrn.com

 http://portal1.sgb.gov.tr

 http://rbidocs.rbi.org.in

                    http://www.sosyoekonomi.hacettepe.edu.tr

                     http://web.mit.edu



[1] Paul Krugman, ‘What happened to Asia’, op. cit.

[2] Steven Radelet and Jeffrey Sachs, ‘The Onset of the East Asian Financial Crisis,’, March 30, 1998, http://www.earth.columbia.edu/sitefiles/file/about/director/pubs/paper27.pdf

[3] Turan Yay, Gülsün Gürkan Yay, Ensar Yılmaz, op. cit.

[4] Marcel Fratzscher, ‘On Currency Crises and Contagion’, European Central Bank

Working Paper No. 139, 2002, 1-36, http://www.ecb.int/pub/pdf/scpwps/ecbwp139.pdf

[5] Graciela L. Kaminsky, Carmen M. Reinhart, ‘The Twin Crises:The Causes of Banking and Balance-of-Payments Problems’, 1999, American Economic Review, 1999, Vol. 89 No. 3, 473-500, http://mpra.ub.uni-muenchen.de/14081/1/MPRA_paper_14081.pdf

[6] Yüksek kamu kesini borçlanma gereği, kamu borcunun GSMH’ya oranı, cari açık, enflasyon oranı ve finansal kesimin yükümlülüklerinin döviz rezervlerine oranının yüksek olması ve aşır değerli döviz kuru

[7] Turan Yay, Gülsün Gürkan Yay, Ensar Yılmaz, ‘Finansal Krizler, Finansal Regülasyon ve Türkiye’, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 2004 Mart, 30, 101-130

[8] Sayım Işık, Koray Duman, Adil Korkmaz, ‘Türkiye Ekonomisinde Finansal Krizler: Bir faktör Analizi Uygulaması’, D.E.U. İ.İ.B.F. Dergisi Cilt: 19, Sayı: 1, Yıl: 2004, ss: 45-69

web tasarım : Webzane Bilişim Hizmetleri